Salı, Şubat 27, 2007





Bu, bir doktor eşi tarafından yazılmış bir mail. internette dolaşırken rastladım.


Tıp fakültesi okumak

"Affınıza sığınarak, halt yemektir.

ben tıp okumadım, iyi ki de okumamışım. Türkiye'nin baba bir üniversitesinin "eşek bağlasan geçer" denilen bir bölümünde, çimlere ve boğaza karşı işletme okudum. en zorlu zamanım, altı günde yedi finale girdiğim son dönem oldu, uykusuz kaldım, sonra bitti gitti.

bizim endüstriciler, inşaatçılar, makineciler, bilgisayarcılar vardı. bilgisayacılar bir hafta proje kasar uyumazlardı. endüstriciler triple integrallerle kafayı çizerlerken, inşaatçıları ve makinecileri bitiren dinamikti. hepsi çalıştı, çabaladı, sabahladı. sonra onlarınki de bitti gitti ama onunki bitmedi. biz mezun olup keplerimizi havaya fırlattığımızda, o hala kafam kadar ingilizce pediatri kitaplarıyla boğuşuyordu. Dahiliye stajlarında, geceleri, yüzüne sıçramış kanı bile silemeden, hacettepe hastanesinin bir köşesinde, kahve ve sigara eşliğinde kendine gelmeye çalışıyordu.

ortalama iki ayda bir görüşüyorduk. bazen üç dört aya çıkıyordu süre. ben işe başladım, telefonla aradığımda geceleri, o ya yurdun çalışma salonunda ya da hastanenin kantininde oluyordu. ya binlerce sayfa notla uğraşıyor, ya da yoğun bakımdaki hastaların başında oluyordu. sonraki iki sene böyle geçti.


ben üniversiteme bayılmazdım, ama mezuniyet töreninde yine de kepimi fırlattım. o kendi törenine gitmedi, "altı sene ebemi bellediler" dedi, "sevinecek hiçbir şeyim yok". ben mezun olduğum gün, sözleşmemi imzalamıştım. o mezun olduğunda bir işi yoktu. dahası bir diploması da yoktu. sağlık bakanlığı diplomasına el koymuştu. ya tus'u kazanacak ya da zorunlu hizmete gidecekti.
benim arkadaşlarım -yani mühendisler, avukatlar, işletmeciler-

üniversitede, hadi bilemedin üniversiteyi bitirdiklerinde nişanlandılar, işlerini yoluna koyup yuvalarını kurdular. bir doktorla birlikteyseniz böyle bir şansınız yoktur. çünkü üniversite bittiğinde aslında hiç bir şey bitmez, söylediği gibi, "sevinecek bir şeyiniz yoktur".

mezun oldu ve aylarca ders çalıştı. sonra tus'a girdi, olmadı. Zorunlu hizmet kurasında kars'ı çekti, doğunun parisi kars. doğuya gitmekle sorunu olan bir insan değildi zaten, gitti.doğu nedir bilir misiniz? ben bilmem, ama o anlattı. doğu, hiç bir aletinizin olmadığı hastanelerde tanı koyabilmek için insanüstü çaba sarfetmektir. gerekli araçlar olmadan hastanızı iyileştirmeye çalışmaktır. doğu, devletin ambulanslara benzin koymadığı, ve sevki gerçekleştirmek için hasta yakınlarından ambulansa benzin almasını beklediğiniz yerdir. hasta yakınlarının parası yoksa doktorun üzerine yürümesidir. doğu, aşı yapmak için jilet gibi kayalara tırmanmak, dağ köylerine çıkmak, sonra da aşı yaptığınız çocukların ailelerinden azar yemektir. doğu, devletin götürmediği her türlü hizmetin sorumlusu olmaktır. halkın gözünde devlet olmaktır, devletin beceremediği herşeyin müsebbibi olmaktır
döndüğünde tus'u kazanmıştı, üniversite hastenesinde uzmanlığa başladı. evlendik. haftada iki gece, penceresi olmayan, buz gibi bir laboratuvarda nöbet tutuyordu. buz gibiydi, çünkü yan depodaki ilaçlar bozulmasın diye soğutuluyordu bütün bölüm. yazın sıcağında, o, tepesinden esen rüzgarla hasta oluyordu. gecenin bir yarısı gelen kanlara bakıyordu, esrar aldıklarından şüphenilen ve yaka paça getirilen askerlerin idrarlarına. zırıl zırıl çalan telefonlara koşuyordu, zehirlenenlerle, intihar edenlere boğuşuyordu.

o benim eşim. haftada iki gece görmediğim, haftada iki gece nöbet tutan, ve sonra ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi işine devam etmesi beklenen eşim. nöbet tuttuğu saat başına 1 ytl 66 kuruş alıyor.

evliliğimizin ilk yılları, onun hayatının en güzel yıllarında yaşadığı travmayı atlatmasına yardım etmekle geçti, yaraları sarmakla. biz 300 sayfalık kitaptan korkarken, o mezun olduğunda 15000 sayfa notu çöp torbalarına doldurup atmıştı. geri kalan kitaplar şu an üç kütüphaneyi doldurmuş şekilde evde duruyor.

bu sene uzmanlığını alacak. devlet uzmanlık diplomasına el koyacak, çünkü bir daha zorunlu hizmete gitmesi gerekiyor. uzman olarak çalışmaya başladığı zaman maaşı düşecek. ondan sonra askere gidecek ve orada nöbet tutmaya devam edecek. sonra gelecek, 35 yaşında, hayatı yarılamış bir insane olarak, geri kalan yıllarını huzur içinde geçirmesi umulacak.

benim eşim bunu yapmayacak, çünkü uzman olduğu gün doktorluktan istifa ediyor. hayatının 11 senesini bu işe adadı ve istifa ediyor, çünkü artık acı çekmenin anlamsız olduğuna karar verdi. böylece, türkiye bir "kendini tanrı sanan cibiliyetsiz bir doktordan" kurtulmuş olacak, bayram edebilirsiniz. istifa ediyor, çünkü evlendiğimizin haftası eve tüp takmaya gelen usta "sen doktor olmuşsun ama ben senden daha fazla kazanıyorum, keyfim de tıkırında"

dedi ona. istifa ediyor, çünkü ondan 150 puan daha düşük alan insanlar hayatlarını yoluna koydular, evlerini aldılar, çocukları 3-5 yaşına geldi. istifa ediyor, çünkü erken ölmesinden korktuğumu biliyor. istifa ediyor, çünkü 11 senede şunu anladı: türkiye'de doktor olmak halt yemek ve o haltı bütün sevdiklerine sürmektir."


Cumartesi, Şubat 24, 2007

meşhur olmanın kolay yolu artık "you tube"



jJessica Rose..."Kim bu?" dediğinizi duyar gibi oluyorum.Ben de kendisini az önce surda gordum ve ilgili haberi okudum.Tamam iyi hoş,tatlı kız.Ama ne bileyim ünlü olmak sadece Türkiye'de kolay değilmiş onu anladım..Eysean duy sesimi sen de you tube'a göster kendini şöhretine şöhret kat;))

Cuma, Şubat 23, 2007

Perşembe, Şubat 22, 2007






bu iğne korkmayın size değil.Bana bu hafta takan uzay gemisi komutanı kılıklı hocama.Kendi halim daha kızgındı ama malum Esat fotomu koymamı istemediği için konu mankeni bu bayan oldu.


MÜGE anlamı ne demek diye başlar ve sırayla 10 kişilik gruba döner..




Bütün MÜGE'ler sarışın mı der..




MÜGE söyle bakalım der ve 10 kişiye soracağı soruların en az yarısını bana sorar..




Herkese bidaha adını sorar ama ben tam adımı soyleyecekken MÜGE der ve ardından da ekler,isimleri çok unutuyorum der..




Ve bu hocanın sol elinde alyansı var,ve ben böyle erkeklerden nefret nefret ediyorum..Allah'tan bu hafta zevkli bi konu vardı ve sorularını cevaplayabildim.Bakalım yarın kaç puan verecek bana?


*bu fotoyu da nette gordum çok komik geldi ama inanın bizim hocanın tipi de cok komik(uzay gemisi komutanı gibi)

Pazar, Şubat 18, 2007



sevgililer günü hediyem...















Salı, Şubat 06, 2007

hani demişler ya tıptan çok şey çıkar arada bir doktor çıkar diye.bu arkadaş da öyle bişey.benim tabirimle o uysal,başı önde gezen mazlum çocuk sahnede resmen devleşiyor.çok konser verdiler bizim okulda ve bahar şenlikleri gibi eğlence olan her yerde,biz de zevkle dinlerdik.hatta bu arkadaş serdar diim ben ona kısaca kendi besteleri var hatta zorla imzalattım bi güb olur da meşhur olup tanımazsa beni kapı gibi cd'yi gostericem ona.sizlerle de o güzel şarkıları paylaşmak isterim ama önce serdar'a sormam lazım dimi?telif hakkı zart zurt para ister sonna benden bu beş parasız halimlen naparım sonna..


buyrun bakın;
1.şarkı ıslak ıslak
2.şarkı kime ne
3.şarkı sevda çiçeği


bana kızmayın!zaten korkarak karar verdim buna,resimlerin sahipleri bunları gorecek olur da sonra beni bu züğürt halimlen mahkemeye verir,tazminat davası açılır ve ben de beş param olmadığı için hapislerde sürünürüm:(

ama itiraf edeyim ki çok eğlendim resimlere makyaj yaparken..daha önce ilginç linklerin birinde gormuştum benzerini ama ben bunları kendi ellerimlen hazırladım..tahmin edin hangisi kadın hangisi erkek acaba?bilene bir kıyak düşünürüz artık...

* bu resimler yeni dvd playerımla günde 2 adet film izlerken,evde kös kös otururken bir buhran anında hazırlandığından beni mazur görünüz..nie boyle bi post hazırladın die üzerime gelmeyiniz..zaten bunalımdayım,fena olur!!!şaka;)









Cumartesi, Şubat 03, 2007

Hayatımda hiçbir hayvandan nefret etmedim yılandan nefret ettiğim kadar.Napsın onlar da garipler değil mi Allah öyle yaratmış.Hatta hikayesi de ardır nekadar doğru bilemem ama Adem'le Havva'nın yasak elmayı yemesinde şeytana yardım ettiği için Allah onu bacaklarını alarak ömür boyu sürünmekle cezalandırmış.Hep derdim koynunuzda yılan beslemeyin gadaşlarım(bunu da Bafralı arkadaşlardan öğrendim bilhassa Esat'tan) en sonunde ne mi oldu buyrun burdan bakın habere.Bırakın yılanı doğada kendisi gibi yaşasın ne o maymun mu da gosteriler yaptırıyorsunuz?



Cuma, Şubat 02, 2007

Soylemesi ayıp 3 gün önce bir dvd player aldık.Burdan almak isteyenlere duyurayım reklam olsun diye değil sırf siz yararlanın diye.Ayın ürünü kapsamındaki bu ürünü nakit olarak 800 küsür bir fiyat yerine 350 ytlye aldık.Dvd player edinmek istiosanız bi bakın derim.Amacım 2 tanesi 1.5 ytlye kiralanan filmlerden alıp her güne 2 tane izlemekti ama bunu engelleyen bir takım hadiseler oldu.Bir kere servisten gelen beyler diyorum terbiyemi bozmiyim,kabloları yanlış bağlamışlar ekran karlı gosterdi,tv yayını da bozuk gosterdi, ve bir gün boyunca iki karamsar tip olan babam ve benim dünyamız karardı.ertesi gün neyseki geldiler ve hatalarını düzelttiler.Şimdiyse süper çalışıo maşallah.hatta babam ve oğlum filmini izledik.sinemada utanmış ağlayamamıştım evde doya doya ağladım.o her gorduğu filmde ağlayan annemin film boyunca gözleri bile sulanmadı.
şimdiyse 2 gilm birden aldım.gerçeğin ötesinde,aşk ve gurur.ilkini izliyorum ama hala bitmedi.babam tvden her gün izlediği o aptal programın zamanı geldi ve ben de 2.cdyi kaldığım yerden izlicem(hiç de sevmem film p...oldu).zaten colin firth'ü çok sevdiğimden bütün filmlerini izlemeye çalışıyorum ama bridget jones gibi başka hiç güzel filmi olmamış anlaşılan.çok aptal bir film gibi gorunuyor.ama bıktım artık sonunu tahmin ettiğim filmlerden kalıpların dısına çıkmak istiyorum,filmde saçmalasınlar istiyorum derseniz alın izleyin..