Cumartesi, Aralık 30, 2006



Arkadaşlar Esat bloguma kar yağdırmış.Kimse farketmedi ama olsun.Söyleyerek gözünüze sokayım dedim;) Sıcak çikolatanızı buyrun alın geçin ekran karşısına kar'ı izleyin aman dikkat edin üşütmeyin...
Samsun'da da kar var,şu an erimek üzere ama olsun,ben ilk günü tadını çıkardım.Fotolarına ulaşmaya çalışırsam sizlerle paylaşıcam...

Perşembe, Aralık 28, 2006

sen çok yaşa teyze...

Bugün hocamızla bir hasta muayene ediyoruz.Bir hastayla diğer hastanın röntgen filmlerini karşılaştırıyorduk. Hocamız diğeri daha koyu çıkmış sanırım dozu fazla diyordu ki muayene ettiğimiz yaşlı teyze,"röntgeni gece çekmişlerdi belki ondan koyu çıkmıştır" diye bir yorumda bulundu:))))
bunlar da yurdumuzda hani güldüren olaylar vardır ya fıkra olucak cinsten dimi?

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Bu hastaya iğne yapmak istiyorum!!!

Bu sabah her pazartesi olduğu gibi asistan abilerimiz hasta dağıttı bize.Biz de bu hastaların gidip şikayetlerini dinleyip,muayene edip,hafta içi hocalarımızla pratiklerimizde hocamıza sunuyor ve cuma günkü toplantımızda hazırladığımız dosya ve hasta üzerinden hocanın sordugu sorularla sozlu notu alıyoruz.
Ve bugün hiç daha önce başıma gelmemiş bir durumla karşılaştım.Hastam 70 yaşında bir erkekti.Yanında da bana "bacım"diye hitap eden bir bey vardı.Hastaya şikayetiniz ne diyorum.Umursamaz bir tavırla damar tıkanıklığı diyor.Ben olabildiğince yumuşak ve nazik bir ses tonuyla rahatsızlığınız nedir,doktora niye geldiniz diyerek açıklamaya çalışıyorum.Aynı şekilde beraber muayene yaptığım sınıf arkadasım da açıklıyor ve hasta kızarak damar tıkanıklığı diye bağırıyor.Başka sorular soruyoruz.Yanındaki refakatçisi elinden geldiğince anlatmaya çalışıyor.Bizim hasta da yüzümüze bile bakmıyor.Ben de durumdan sıkılan hastayı rahatlatmak için bakın biz şimdi sizi muayene ediyoruz,yarın hocayla gelip sizi ona anlatıcam diyorum.Sonra hastaya birkaç soru daha soruyoruz ve durum değişmemecesine devam ediyor.En sonunda hasta yine bağırıyor ve soruyorsun da ne anlıyorsun sanki,benim topuğum ağrıyor diyor ve ben gene gözlerim sinirden yaş dolu bir şekilde bakın ben öğrenciyim araştırıyoruz hocamıza anlatıcaz vs.diyorum.Hasta hiç oralı olmuyor ve madem doktorsun geçir şu topuğumdaki ağrıyı diye bağırıyor.Ben de geçmiş olsun diyip odadan ayrılıyorum.Asistan abimize koşuyor ve hastamızı değiştiriyoruz.
Ben mi çok duygusalım?Başka birisi mesela siz olsaydınız nasıl başederdiniz bu durumla?Olayı anlatmaya çalıştım ama karşımda bağıran anlamayan bir adam var.Büyük bir iğneyi haketmiyor mu bu hasta şimdi?



Pazar, Aralık 24, 2006


Sanırım perşembe günüydü.Bebeğim diye bir dizi izledim.sanırım ders çalışmak zorunda olmadığım günler en azından tekrarını izlemeye çalışıcam.En azından konusu güncel ve de bir tanıdığım yasal olmayan yollarla böyle bir olayı gerçekleştirdi.Bu olay toplumumuzda aşılması gereken bir sorun.Size özetini buldum.Tekrarını izleseniz daha iyi olur gene de;)

“Çok basit bi şey istedim ben… çok basit… her gün binlerce kez olur… bir bebek doğar… hayatın mucizesi… ama ben yapamıyorum…”Leyla… hayat ondan hiçbir şeyi esirgemedi, güzel geçen bir çocukluğu oldu, ilk aşkıyla evlendi, onu hala çok seven Yavuz’la. Bütün sırlarını bilen, en zor anlarında bile onu yalnız bırakmayan bir dostu var: Emel. Leyla, en sevdiği işi yapıyor, anaokul öğretmeni, her gün etrafında onu çok seven ve çok sevdiği çocukları var. Ama hayatında bir tek şey eksik. Aşkının meyvesi… Leyla’nın çocuğu. Emel… hayat ona Leyla’ya davrandığı kadar iyi davranmadı. Daha küçük bir çocukken ailesini bir trafik kazasında kaybetti. Çok büyük bir aşka bağlı olduğu kocası Ali onu aldattı. Susmak yerine hayatını yerle bir etmek pahasına onu, işini ve evini terk etti. Güvendiği bir tek insan vardı. Ailesini kaybettikten kısa bir süre sonra bulduğu, dostu, kardeşi, sırdaşı, annesi, ablası Leyla. Leyla ve Yavuz tekrar tekrar denemelerine rağmen bir çocuk sahibi olamadılar. Leyla’nın vücudu izin vermedi her gün tekrarlanan hayatın mucizesinin gerçekleşmesine. Leyla’nın son hamileliği de düşükle sonuçlanınca sarsıcı gerçekle yüzyüze kaldılar. Leyla’nın çocuk doğurması mümkün değil artık. Hayattaki en büyük hayali gerçekleşmeyecek artık. Kollarına aldığı minik canlıya “Bebeğim” diyemeyecek. Ölmeyi bile aklından geçiriyor Leyla. Aklından geçirmekle kalmıyor… Ölüme yürüyor da… Ama bir adım kala Emel durduruyor onu.Emel olmasa… Emel o sihirli cümleyi söylemese belki de o adımı atacak. “İzin ver yardım edeyim…Bebeğini ben taşıyayım…”Leyla o son adımı atmıyor. Hala bir umut var. Leyla ve Yavuz’un bebeği, Emel’in karnında büyüyecek. Leyla en sonunda onu kollarına alıp “Bebeğim” diyebilecek


Salı, Aralık 19, 2006

Marka hastası bir tiki olsaydınız nasıl biri olurdunuz,nasıl tanınırdınız?
bakın ve söyleyin ki biz de gülelim.
Ben "Mango marka kazak Budalası Nişantaşı çocuğu mügenur "olurmuşum:)))

Cumartesi, Aralık 09, 2006






bugün çok sevdiğim canım arkadaşım biricik dostum İrem'ciğimin doğum günü...

Doğum Günü

Doğum günü yeni başlayan bir hayatın müjdesidir
Emekleyen bir bebeğin gülüşü,bir haylazın sırtarışıdır
Ergenliğin ilk basamağı,evliliğin ilk yıllarıdır
Bazen kahkahalarla bazen göz yaşlarıyla kutlanandır
Evlat sahibi olmanın gururu,eşini kaybetmenin yalnızlığıdır
Doğum günü bazen de mezar taşında yazan bir tarihtir.


Hikmet Gürsoy

Pazartesi, Aralık 04, 2006

Arkadaşlar burdan kendisine selamlarımı ilettiğim pek muhterem erkek arkadaşım bir şart karşılığında fotolarımı dilediğim gibi yayımlamama izin verdi.Burdan sevgili Koko'ya,Oktay Ahmed'e bana verdikleri desteklerden dolayı şükranlarımı iletiyorum.

*Benden istediği şeyi sizlerin de yapmasını istiyorum..Lütfen bu zamana kadar kullandığımız "Ayçamvari Türkçe'yi" değil de gerçek Türkçemizi yazalım ve konuşalım.

Cumartesi, Aralık 02, 2006

buradaki fotoğraf blog sahibesinin erkek arkadaşı tarafından kaldırılmıştır.